Dilin Doğal Gelişiminden Yola Çıkan Bir Hainlik-Kader DEMİRTAŞ

 Kader DEMİRTAŞ

DİLİN DOĞAL GELİŞİMİNDEN YOLA ÇIKAN BİR HAİNLİK

Dilin ortaya çıkma kuramlarına bakıldığında genellikle insanlar arasındaki iletişimi sağlamak amacıyla geliştiğini görebiliriz. Bugüne kadar birçok bilim insanı tarafından da dilin insanlar arasındaki iletişimi sağlama işleviyle ortaya çıktığı ve geliştiği söylenmiştir. Yani dilin temel amacı insanlar arasındaki iletişimi sağlayarak onların birbirlerini anlama aracı olmaktır. Farklı coğrafyalarda farklı milletlerin arasında başka şartlar altında gelişerek kültürel unsurları kendinde toplayıp belli bir bakiyeye gelmesi sonraki aşamalarda meydana gelir. Yani dilin, temeldeki görevi kültürün taşıyıcısı olmak değil en temel araç olarak insanların birbirleriyle anlaşmasını sağlamaktır.  Bu doğrultuda düşünmeye devam edersek insanların veya bir halkın kendi arasında konuşurken anlamadıkları bir dili konuşturmaya çalışmanın ve bu dilin geliştirilmesinin doğru olmadığını bilmeliyiz.

Kültür, insanların birbirini anlayabildiği doğal ortamlarında var olan unsurların dile aktarılmasıyla o dilde yerini alır. Bu şekliyle dil ve kültür arasındaki etkileşim çok kuvvetlidir. Dil canlı bir varlık olarak içinde yaşadığı toplumun yaşantısını sürekli içinde barındırır. Dolayısıyla buradan çok güçlü bir denklem çıkar. Dikkatle bakınız. İnsanların birbirleriyle iletişim kurdukları, birbirlerini anlamaya çalıştıkları araç, dildir. E aynı insanların birbirlerini anlayabildikleri, bir toplum olarak bir arada yaşayabildikleri ortamda var olan unsurların bütünü ise kültürdür. İşte bu kültür, öncelikle bu insanların birbirlerini anlayabilmelerini sağlayacak bir dilin var olduğu yerde var olabilir. Önce bu insanlar birbirlerini anlayabilmelidirler ki bir arada yaşayabilsinler, ortak bir yaşantıları oluşabilsin. Daha sonra bu ortak yaşantının ürünü olan kültür, dil yoluyla taşınabilir. İlk sırada dil önem arz eder.

Bu denklemin farkında olmak son derece önemlidir. Zira bunun farkında olanların olmayanlar üzerinde çok güçlü bir etkisi mevcuttur. Güçlü addedilen “emperyalist” devletlerin sömürmeye çalıştıkları ülkelere öncelikle dil yoluyla girmeleri bundandır. Girecekleri ülkede öncelikle halkın birbirini anlayabildiği dile müdahale etmektedirler. Kelimeleriyle oynamaktadırlar. Bazı kelimelere yığılarak, hatta dinî-siyasî vb. alanlardaki bazı birbirine zıt kelimelere özellikle fazla yığılarak mevcut düzeni bozmaktadırlar. Amaç, birbiriyle anlaşabilen, huzur içinde ve düzenli bir hayat sürebilen halkın toplumsal yapı ve bütünlüğünü zedelemektir. Çünkü bozdukları dil, oynadıkları kelimeler o huzur içinde anlaşan insanların birbirini anlamamalarına veya yanlış anlamalarına sebep olacaktır. Bu da toplumda sorunların ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Sorunlar çıkan,  huzursuz bu ortam içine kendilerini adeta bir düzen sağlayıcı, sorun çözücü olarak getirirler ki yaralarımızı sarsınlar. Hem de bu sorunların çıkmasına kendileri sebepken… Bu hain bir plandan başka bir şey değildir. Bu bir dili bozma, kültürü yozlaştırma, sömürme politikasıdır. Bizler daha en başında birbirimizi anlayabildiğimiz, birbirimize çare olabildiğimiz, sorun çıkarmadan yaşadığımız, çıkarsak bile yine kendi halimizde anlaşarak çözebildiğimiz dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm değerlerimiz ve kabullerimizle huzurla yaşayabildiğimiz, bize ait olan saf ve temiz dilimize sahip çıkabilirsek zaten sorun çıkmaz. Kimsenin de derdimize derman olmasına gerek olmaz. Hiçbir yabancıya gidip el açmayız. Unutmamalıyız ki bize yara açmadıkları sürece biz bize yeteriz. Yara açtıkları yerde, çareyi özümüzde ararsak yine biz bize yetmiş oluruz. Çaremizi de kelimelerimizi de dilimizi de hep kendimizde bulalım. Kendi anlayabildiğimiz saf dilimize anlayamadığımız yabancı unsurları sokup kirletmeyelim. Bu bir moda değildir; anlaşamamaya, düzeni bozmaya, sorun çıkarmaya davettir. Yaralarımıza, birbirimize, dilimize sahip çıkmalıyız. Dilimiz anamızın ak sütü gibi helaldir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar