Arşivden
Esma Nur TOSUN
301.
Yılın 301. gününe ithafen yazılmıştır.
Hiçbir şey hayallerimizi çizdiğimiz
yolda gitmezse ne yapmalıyız? Vaz mı geçmeli, yeni yola ayak uydurup yeni
hayaller peşine mi düşmeli, yoksa dik durup ayak mı diretmeli? Güçlü bir insan
üçüncüyü seçerdi sanırım. Ya da güçlü biri hiç bu duruma düşmez miydi? Ben
ikinciyi seçtim. Herkesten gizlediğim viraneme gidip gizli arka kapısından
hayal dünyama geçtim. Bilindik hayal dünyalarından değil ama benim hayal dünyam
ya da ona verdiğim özel isimle düşler sahnem. Ürkütücü bir sessizliğe sahip,
arada sırada sessizliği bozan köpek ve kedi sesleri var, kavga ediyorlar
besbelli. Boş, terk edilmişliğin o bilindik hastalıklı kokusunu taşıyan binalar
var, ruhlarını tamire uğraştığım binalar, rengarenk değil de hissettikleri
renge boyadığım binalar… Kimi siyah hissediyor kimi kırmızı insanlar gibi onlar
da ama daha vefakâr ve daha sessizler… Yavaş ve sesli adımlarla yürürüm orada,
yetişeceğim bir yer veya fark edilmekten duyacağım rahatsızlık hissi olmadan.
Sadece ben ve benim istediklerim var. Kimi zaman gerçek bir renk cümbüşü
görürsünüz gökyüzümde, kimi zaman siyah bulutlar ve sadece yolumu aydınlatan
sokak lambaları… Sağım, solum karanlık, arkaya bakmaya ihtiyacım yok, orada
güvensizliği siliyorum lügatimden. Ruhumun diktatörlüğü altına giriyorum içimde
haz baloncukları patlayarak. Düşmeden koşuyorum özgürlüğüme üstelik gerçek
dünyadaki gibi közlerle dolu zemin üzerinde değil adeta pamuktan bulutlarım
üzerinden ulaşıyorum özgürlüğüme. Tam o sırada bir şey oluyor ve ben gerçek
dünyaya düşüyorum adeta. Şaşkınlıkla bakıyorum etrafıma, “Neredeyim ben?
Sokağım nerede? Ya sokak lambalarım?”. Gözlerimin feri sönüyor sonrasında
sıradanlaşıyorum, herkesleşiyorum, sönüyor içimdeki mutluluk ama bir yandan da
alevleniyor özgürlüğe susamışlığım.
Yorumlar
Yorum Gönder