Emel BULUT-Bir Varmış Bir Yokmuş Masalı Aşklar

 

Emel BULUT

 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ MASALI AŞKLAR

 

          Uyanmak istemediğimiz düşler vardır hani. Gözlerimizi aralamaktan korktuğumuz, öyle sürüp gitsin dilediğimiz. Kimse dokunmasın, kimse uyandırmasın bizi isteriz bu bahtiyar uykudan; bir ömür orada kalalım uyku-uyanıklık arası dediğimiz bize ait o dünyada. Hatta bazı geceler arzu ettiğimiz rüyalar için dört gözle uykuyu beklediğimiz. Dualar içinde, “tanrım bugün de aynı düşü geceme düşür” diyerek karanlığa gözlerimizi teslim ettiğimiz. Maalesef ne kadar dua edersek edelim, aynı rüyayı günlerce görsek dahi ilk gün ki gerçekliği bir daha asla hissedemeyiz.

          Bu yüzden midir; aşk denilince aklıma, gözlerimi kapatıp hayallere daldığım o anlar gelir daima; güzel, erinç zamanlar. İlişkilerde her zaman böyle başlamaz mı?  Bir masal, bir düş, bir hayal gibi.

          Peki, müteakiben ne oluyor da güzel başlayan bir düş kötü bir kâbusa dönüşüyor. Uyanmak isteyip de bir türlü kendini dışarıya atamadığın, çıkmak istedikçe daha çok kaybolduğun, günlerce etkisinden çıkamadığın o korkutucu kâbuslara. Hani; tam köşeyi dönüp prenses olacakken hop at arabasının bal kabağına dönüşmesi gibi. Aşklar gerçekten de” bir varmış bir yokmuş” hali. Hatırlıyor musunuz, varlığına emin olduğunuz o anların size yaşattığı ilk hisleri? Bir duygu seli duramayan, önüne engel koyamadığın bir akıntı, varlığına tüm hücrelerinle inandığın bir serüven aslında. Keşke varlığına inandığımız duygular hep var olsa. O ilk tazeliğini hep koruyabilse.

          Belki de tüm güzellikleri mahvetmeye meyilleşen insanoğlu için aşkta bunlardan herhangi biriydi. Alışkanlıklar, beraberinde hep bir özensizlik mi getirirdi acaba? Neden birbirimizi tanıdıkça daha çok sevmek yerine daha çok nefret eder hala geliyoruz. Sanırım artık hisleri bir çırpıda yaşayıp, bir çırpıda tüketiyoruz? Aşkın ihtişamının sınırsız olduğunu ve bizi hiç terk etmeyeceğini düşünerek, kaybetmekten korkmadan hatalar yapıyoruz. Üstelik bunu sürekli olarak yeniliyoruz.

          Anlayacağınız, gelişen ve sürekli farklılaşan zamandan aşklarımızda nasipleniyor.  Hayatın başka alanlarında ki tüketim çılgınlığı ilişkilerimizi de mi etkiliyor dersiniz? Ya da destanlara konu olmuş bu duyguyu tam olarak tanımıyor olabilir miyiz? Herkesin en çok bildiğini sandığı aslında hiç bilmedikleri, o aşk olmayan aşklar konusunda kendimizi mi kandırıyoruz? Teknoloji çağının bize sunduğu bu rahatlık mı bizleri bu denli doyumsuzluğa dönüştürüyor. Yan yana iken bile birbirimizi tanımamız yıllarımızı alırken biz bir yalan içinde oradan oraya sürükleniyoruz. Hepimiz geçici heveslerin kurbanlarız. Kendi elimizle, kendi duygularımıza mezar oluyoruz.

          Peki, gerçekten mümkün müdür bu? Bitmeyen düş, mutlu sonla biten aşklar, yâda sınırsız duygular var mıdır gerçek hayatta. Varsa eğer içinde bulunduğumuz şu zamanın neresin de saklıyor kendini?

Bir varmış bir yokmuş gibi geçip gidiyor aşklar.

Bir masal…

Bir düş…

Bir hayal… Gibi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar