Faik Can KESKİN - Bir Piyonun Öyküsü (Arşivden)

Faik Can KESKİN 

BİR PİYONUN ÖYKÜSÜ


Gözleri, açık camdan içeri hücum eden ışıkla parıldadı. İçerisi buz gibi olmuştu. Kendine camı ne zaman açık bıraktığını soruyordu. Bunun cevabını bulabileceğinden emin değildi. Son zamanlarda zihni bulanıklaşmıştı. Yaptıkları ve yapmak istediklerinin iç içe girdiği bir dünyada gözleri kör olmuştu. Pencerenin önünde ufak bir kar birikintisi vardı. Bir parça karı eline alıp parmaklarında gezdirdi. Hissettiği bu soğuk onda garip bir his uyandırmıştı. Camı kapattıktan sonra gökyüzünü seyre daldı. Seyrettiğiyse bembeyaz bulutlarla örtülü bir ufuktu. Kesik kesik olan bir ufuk. Dev binalar bulutlara saldırıya geçmiş birer mızrak gibi yükseliyordu topraktan. Bir küfür seyrini böldü. Sokağın karşısında bir adam arabasını karların altından çıkarmaya çalışıyordu. Bu durum canını sıkmış olacak ki sık sık küfürler savuruyordu. Benzer küfürler kendisine de edilmişti. Üstelik bir gün öncesi. Ev sahibi üç aydır kirayı ödememesine sinirlenmiş ve parayı getirmediği takdirde evi boşaltmasını söylemişti. Ama götürebileceği bir parası yoktu. Evi boşaltmak zorundaydı. Bunları hatırlamak canını sıkmıştı. Bir bardak su içmek için mutfağa gitti. Raftan aldığı bardağı musluğun altına getirdikten sonra suyu açtı. O bardağın dolmasını beklerken musluğun ona verdiği sadece garip seslerdi. Faturaları ödemediği için suyunun kesildiğini unutmuştu. Bardağı yan bir şekilde tezgâhın üstüne bırakıp içeri gitti. Bardak tezgâhın üzerinde biraz yuvarlandıktan sonra durdu.

Soğuk rüzgâr yüzündeki kasları geriyordu. Ellerini paltosunun ceplerine soktu. Bunu soğuktan üşüdüğü için yapmamıştı. Elleri kendisine ait değilmiş gibi hissettiği ve onları birer yük olarak gördüğü için ceplerine tıkıştırmıştı. Kendi bedeninden rahatsızlık duyar hale gelmişti. Gözüne sokağın karşısında ilerleyen bir şey çarptı. Kafasını kaldırıp baktığında gördüğü yüz ona tanıdık geldi. Adamda onu fark etmişti. Bakışları kendisini tanıdığını gösterir vaziyetteydi. Ama kafasını çevirmiş ve bu adamda tanımaya değer hiçbir şey kalmadığını sadece ikisinin anlayabileceği bir dille ifade etmişti. Eskiden olsa buna alınabilirdi ama o adam değildi artık.

 Ayağının altında kırılan buz parçalarının sesi ara ara düşüncelerini bölüyordu. Geçmişi düşünüyordu. O zamanlar başarıya ve mutluluğa ne kadar yakın olduğunu düşünüyordu. Mimardı. Bulutlara meydan okuyan o dev mızrakları kendisi tasarlıyordu. Başarı elindeydi. Mutluluk içinse bir kız vardı. Güzel bir kız. Nişanlanmışlardı. Evlenmelerine çok az kala kız öldü. Üstelik ölmesi için hiçbir sebep yoktu. Doktorlar kalp krizi dedi ama böyle genç bir kalp mutluluğa bu kadar yakınken nasıl bir hüsrana uğramış olabilirdi? O günden beri bu sorunun cevabını arıyordu. Elde etmek istediği en büyük şeyi kaybettikten sonra elde ettiklerini kendisi bırakmıştı. Cevabı bulana kadarda normal yaşantısına dönmeyecekti.

 Kaldırımdan indiğinin farkında değildi. Ağır adımlarla yolun ortasına ilerliyordu. Arabadan gelen güçlü motor sesini duymuyordu. Cevabı arıyordu. Bulmak istediği tek şey oydu. Fren sesini duymuyordu. Arabanın karlar üzerinde kayan lastiklerinin sesini de. Cevabı arıyordu...

Yorumlar

Popüler Yayınlar