Yağmur DİKLİ - Masal Torbası
Yağmur DİKLİ
MASAL
TORBASI
Bir
varmış, birçok varmış, birkaç kalmış.
Zaman duman içinde, duman çuval içinde… Var olurken varlıklar, koca
yokluk içinde… Bir masal anlatılmış heyecanlı biçimde. Herkes durup dinlemiş:
Ne anlatır bu masal? Kim bilir heybesinde ne cadılar periler var…
Tatlı mı tatlı bir çocuk
varmış. Çocuğun her yanını birden bir
merak sarmış. Merakını meram etmiş, masal heybesinin içine elini daldırmış.
Bulmuş orada bir cüce tutup ayağa kaldırmış. Meğer cüce oturmazmış, başından
beri ayaktaymış. Çocuk cüceye sormuş: Torbada başka ne var? Cüce hiç oralı
olmamış. Çocuk cevapsız kalınca cüce heybeyi boylamış.
Çocuğun içi içine sığmamış. Ne yapsa
da girse o torbanın içine. Oturmuş sıralamış, öğrendiği tüm duaları. Torbaya
sığan cüce kadar küçük olmayı dilemiş. O kadar istemiş o kadar istemiş ki…
Birden olanlar oluvermiş. Koca çocuk olmuş cüce, girmiş torbanın içine. Girdiği
gibi torbanın büzük ağzına, bakmaya bile fırsat bulmamış arkasına. Annem beni
arayıp bulamaz ise çok üzülür demiş, geri dönmek istemiş. Ama o kadar çok merak
ediyormuş ki içeride ne olup bittiğini, torbanın her yanını gezerken bulmuş
kendini. Bir ayna buluvermiş. Bir bakmış ki ne görsün? Girerken cüce oldu, ama
şimdi boyu eskisi gibi. Önce karşısına bir çöl çıkmış. Çölde çocuk biraz
yürüyünce hemen yorgun düşmüş. Bir kadın çıkagelmiş, çocuğa çömlek testide su
içirmiş. Çocuk çok sevinmiş. Kadının çocuklarıyla biraz oyun oynayıp onlara
teşekkür edip gitmiş. Yolda cüceyi görmüş. Cüce de onu görünce önce şaşırmış
ama sonra çok sevinmiş. Çünkü cücenin yardıma ihtiyacı varmış. Gel benimle
demiş cüce, takmış çocuğu peşine. Ağır ağır geçmişler çölü. Bir tepeye
varmışlar. Çocuk cücenin yanında dev gibi duruyormuş.
Cüce demiş ki: Senin boyun bu tepeye
bakmaya yeter. Orada bir güzel yaşar. O kız benim sevdiğimdir, canımdır. Ama
bir türlü göremem onu. Çünkü ne izin verirler onun çıkmasına ne de ben
yetişebilirim onun yanına. Bari sen bak da onun güzelliğini anlat bana. Çocuk,
çölü birlikte geçtiği bu âşık cüceye iyice ısınmış. Söylediklerini kabul etmiş.
Ama bir şart koşmuş ona. Ben çıkıp bakacağım senin sevdiğin kıza, sen de yardım
edeceksin bana. Annem çok merak etmiştir, kardeşim ağlamıştır. Sen de yol
göstereceksin, yardım edeceksin bu torbadan çıkmama. Cüce buraya girenin
çıkabilmesi için tek çare biliyormuş. Çocuğun kendisini tutup çektiği gibi
birinin de çocuğu çekmesi gerekiyormuş yukarıya. Başka türlü asla çıkamazmış
buraya düşenler. Cüce, çocuk onu çıkardığında çok korkmuş da ondan susmuş
meğer. Demiş: “Buradan çıkamamak, yâri bir kez daha görme şansına değer.” Cüce
bunları düşünürken çocuk sormuş: Ne dersin kabul edecek misin? Yardım eder
misin evime kavuşmama? Cüce çocuğa bakmış, sonra tepeye bakmış. O kadar merak
ediyormuş ki sevdiğinin akıbetini, yalan söyleyip kabul etmiş çocuğun
teklifini. Olur, buradan çıkmak kolay sen yeter ki bir bak. İyi midir, hâli sağ
mıdır?
Çocuk çok sevinmiş, hemen parmak
uçlarında yükselmiş. Boynunu da biraz kaldırıvermiş. Hemencecik cücenin
sevdiğine erişmiş. Cüce merak içinde çocuğun bacaklarına sarılmış onu şöyle bir
sallamış. Ne gördün ne gördün diye sormuş. Çocuk çok üzülmüş. Perdeleri kapalı,
diyememiş ve beklemiş. Perdeler açılmaz da göremezse içeriyi, cüce izin vermezmiş
yeniden görmesine evini. Öylece oyalanırken bir el görünmüş pencereden. Bir
adam eliyle perdeyi aralıyormuş. İçeride çocuklar gülüp oynuyorlarmış. Çocuk
biraz daha beklemiş. İyice anlaması gerekmiş. Cüceye doğruları söylemeliymiş.
Ancak anlamış ki bu doğrular söylenirse cüce hem çok üzülecek hem de gitmesine
yardım etmeyecek. Cücenin sevdiği kız başka bir adamla evliymiş. Çocuk bu
habere cüceden bile daha çok üzülmüş. Çaresiz yere çömelip yerleşmiş. Tepedeki
evin altında, elleriyle dizlerini kucaklamış oturmuş. Çocuk bu torbanın
içindeki her şeyden daha büyükmüş. Cüce de hepsinden daha küçükmüş. Cüce
telaşlı telaşlı çocuğun yanına gelmiş, onun kıyafetlerini çekiştire çekiştire
sormuş: Gördün mü, gördün mü? Ne kadar da güzel öyle değil mi? Nasıldı, kötü
müydü yoksa? Neden tek kelime etmiyorsun?
Çocuk bir anda: İyiydi çok iyiydi.
Hatta seni görmek ister gibiydi, deyivermiş. Cüce:
—“Ge…
Gerçekten mi? Beni mi görmek isterdi. Ah, canım benim. Ben de onu görmek
isterim ya. Hiçbir gece gözüme uyku girmez. Hep onu düşünür dururum.” demiş. Çocuk
da ona:
—Tabii
ya. Sen beni torbadan çıkar yeter ki. Sonra var git sevdiğinin yanına. Mutlu
yuvanız olsun. Benim gibi çocuklarınız olsun. Boyunuz boy, soyunuz soy olsun,
deyip cüceye anlaşma yaptıklarını hatırlatmış.
Cüce öyle mutluymuş ki… Yalan
söylediğini çoktan unutmuş. “Elbette çıkmana yardım edeceğim. Sen bana
sevdiğimden haber getirdin.” demiş. Çocuğun buradan ancak dışarıdan birinin
yardımıyla çıkabileceği gerçeğini hiçe saymış. Gel benimle, deyip yine çocuğu
peşine takmış.
Yolda ikisi ilerlerken bir anda
apaydınlık olan etraf kararmış. İkisi de çok şaşırmış. Çocuk buradan
çıkamayacağı için çok üzülmüş. Cüce de sevdiğini görme umudu yeşermişken her
yer karanlık olduğu için telaşlanmış. Çocuk ağlamış cüce: “Dur bakalım, ben
sana söz verdim. Seni buradan çıkaracağım, üzülme.” demiş. Aniden torbanın içi
tepe taklak olmuş. Sarsılıp durulunca sert bir yere düşmüş gibi hoplamışlar.
Torba yeniden aydınlanmış. Çocuk sağına bakmış çölü, soluna bakmış ormanı
görmüş. Yukarıya bakmış ki ne görsün. Torbanın ucu artık evlerinin tavanına
dönük değilmiş. Bir kamyonun çalışma sesi gelmiş. Cüce ne olduğunu anamasa da
mutluymuş. Çünkü hâlâ sevdalısıyla aynı torbada olduklarını biliyormuş. Fakat
cüce çocuğa baktığında onun ağladığını fark etmiş. Çocuk artık evden çok uzaklara
gittiklerini ve bu torbanın içinde sallana sallana çöpe atılacaklarını, bir
daha ailesinin yüzünü göremeyeceğini anlamış.
Çocuk, cüceye çok sinirlenmiş. “Hani
buradan çıkmama yardım edecektin?” demiş. Cüce köşeye sıkıştığını anlamış,
söylediği yalanı hatırlamış. Çocuktan özür dilemiş. “Buradan yalnızca biri seni
çekip kurtarırsa çıkabilirsin. Sen de beni kurtarmıştın aslında ama ben geri
girebilmek için sana hiç ses etmedim. Sevdiğimi burada bırakıp gitmek
istemedim. Burada tutsak olmayı buna tercih ettim” demiş.
Çocuk, başta küplere binse de
sonrasında cüceye yalan söylediğini hatırlamış. Onun için de fazla kızamamış.
Aslında ben de seni kandırdım, demiş. Tepedeki evde, senin sevdiğin kişi
evlenmiş, yuvası olmuş. Benim kadar çocukları olmuş. Ben sana bunu
söyleyemedim, demiş. Cüce çok uzun yıllardır onu görmediğini ve böyle bir
şeyden zaten emin olduğunu söylemiş. Çocuk, cüceye; cüce, çocuğa boşu boşuna
yalan söylemiş. Sonunda işler ikisinin de istediği gibi gitmemiş.
Birden bire dışarıdan bir ses duyulmuş.
Annesi çocuğa sesleniyormuş. Çocuk bir anda gözlerini kapatmış. Uyandığında
karşısında ne cüce, ne çöl ne de orman varmış. Annesine sarılmış. Rüyasını ona
anlatmış. Annesi onu öpmüş ve yatağına geri yatırıp üstünü örtmüş. Çocuk bir
daha rüya görmek için tekrar uyumuş. Ama bu kez başka bir diyarda görmüş
kendini. Başka bir masalda da onu anlatırız, demiş bu masalın sahibi.
Yorumlar
Yorum Gönder