Sena
KUNT
BİR AN, BAKIŞ, KESİT
Acele
ve endişe içinde bir sonrakini düşünürken o an için hesaplandığım az önceki,
çoktan uçuyor ve bu koşturmacadan yorulan zihnin tahammülsüzlüğü artık
kapanışta alıyor soluğu. Uyku… Hem de o kadar derin ki sanırım hiç uyanmayacak.
Oysa söylenilenleri duyuyorum ve benim bu, biliyorum. Neden sürekli düşünüyorum
hiçbir fikrim yok ama düşüm bitsin uyanacağım derken başka bir düşte
buluveriyorum kendimi. Bir sarsıntı ile uyanabildim gerçek hayata nihayet ve
zihnimi izlemekten yorgun düşen gözlerim şimdi aynadaki bitkin bir çift zeytine
bakıyor. Neler olup bittiğini anlamak için tam akıl yürütecekken henüz nefes
almadığımı fark ederek derin bir soluk veriyorum önce. Ve artık hazırım güne,
düşünmeye, nefes almaya ve dinlemeye. Çünkü bilirim konuşmaktan önce gelir
işitmek ve yazmak için önce okumak gerek. Dünyaya ağlayarak başlarız, onlar
bize gülmeden çünkü almadan önce vermeye meyilli yaratıldık. Sonra sebepsizce
tüketmek istedik her şeyi, madde ve mana boyutunda. Zihinsel, bedensel veya
ruhsal alış-veriş dengesizliği büyük bir karmaşaya yol açsa da çare yine bu
döngüde “al”maktı büyük akla göre… Bunu öğrenerek yaşadığımız için vermek nedir
kelime bilgisinden öte hiçbir fikrimiz yok. Bugün okulda paylaşmak nedir dedim,
paylaşmak için önce bizde olması lazım dedi 12 yaşındaki öğrenci. Bir diğeri,
paylaşım yapan kişinin eylemidir yanıtını vererek bilimsel görüşünü paylaştı.
Şüphesiz bu senaryonun devamı bizlerin yorumlarına ne kadar yakınsa “Annemin
pişirdiği çorbayı yan komşuyla paylaştım.” cümlesine de o kadar uzak görünüyor.
Bu çocuklar daha hızlı yaşadıkları, almayı meziyet vermeyi hakaret saydıkları
bu evren için fazla mı gerçekler sorusu bir çırpıda yazıma konuverse de bu
hızlı akışın içinde elbette cümlemi tamamlamayı vazife bilirim. Tüm bunlarla
birlikte emekle ve sabırla yoğurulan ürünleri hissetmemek de eklemem
gerekenlerden. Hatta o şöyle dursun, itibar etmeden öte çevrilen bakışlar da
dâhil yorgun gözlemlerime. Sonra ‘fast food’ kadar tatmin etmeyen bir hayat ve
yaşanmamış sayılan bir ömür görünüyor. Ah, kimselerin vakti yok durup ince
şeyleri anlamaya dizelerini Gülten Akın boşa söylememiş tabii ama ne kurban ne
de kurtarıcı rolündeki ben, durumu sadece izah etmeye çalıştım. Biraz okuyup
geçeceklere değil, önce kendime sonra da bir zihin dizgesi bulanlara… Hala
arayanlara, ben bulamadım diyenlere iddiam yok. Kısa kısa göz atmaktan yorulmuş
düşünsellere bir akıl cetveli sunmak ne kadar dönüştürücü olur? Bunun cevabını
da bilmiyorum. Fakat Kemal Sayar hocamın “Yavaşla” kitap başlığı bile başlı
başına slogandır diyerek derin bir nefes veriyorum. Yorgunluktan değil,
dinginleşen düşüncelerimin neticesinde.
En
nihayetinde de bilgiden idrake, eyleme dönüşüm ve paylaşım niyeti ile…
Yorumlar
Yorum Gönder